Milletler ve milli takımlar

Milletlerin karakterinin doğrudan doğruya milli takımların karakterine de etki ettiğini düşünürüm ve milli maçları izlerken hep bunu gözlemlemeye çalışırım. Her ne kadar bugün lejyonerler sayesinde başka milletlere mensup isimlerin de milli takımlarda oynaması bazı milli takımları çok etkilese de bazıları hala milli karakterlerini güçlü bir şekilde muhafaza etmekteler. Bunlara en iyi örnekler de Alman ve Japon milli takımları.
Alman milli takımının en meşhur özelliği hiç bozulmayan disiplinleridir, makine düzeninde futbol oynarlar. Bu zaten alman milletinin de en bilindik özelliğidir. Japon milli takımının özelliği ise sahadaki onbirin hiç durmadan koşmaları yani çalışkanlıkları.
Diğer milletler de bu kadar belirgin olmasa da bir biçimde kendi özelliklerini sahaya yansıttıkları düşünülebilir. Mesela Avrupalılar genelde yetenek olmasa da takım oyunu ortaya koyarken, latinler teknik üstünlükleri ile göze çarparlar. Afrikalılar ise güce dayalı ve neredeyse sıfır teknikle oynarlar.
Bizde ise yetenek boldur ama yetenek genelde takım oyununa değil de takım yeteneğe uymak zorunda kalır, bir sinerji oluşmaz. Takımda bir sinerji olması için bizde malesef olmayan başka bir takım vasıflar da gerekir. İyi yetenekler gol atmamızı sağlarlar ama maçlar genelde iyi takımlar tarafından kazanılır. İyi yeteneklerin maç alabildikleri nadirdir.
Futboldaki ve diğer takım sporlarındaki başarının anahtarı takım oyunu ve disiplindir. Burada disiplin derken sadece saha içindeki oyuncuların maç süresince görevlerini eksiksiz yapma azminden bahsetmiyoruz. Oyuncunun küçük yaşlardan itibaren aldıkları eğitim ve gelişmesi de bunun içinde. Hal böyle olunca takım sporlarında en yetenekli oyuncular hep başka ülkelerden çıksa da genellikle Avrupalılar bir adım öne çıkıyorlar ve de daha başarılı oluyorlar.
Bizim yüz yılı aşkın futbol tarihimizde bir türlü takım oyununu becerememiş olmamız da yine milli karakterimiz ile ilgilidir.
Biz futbolu oynamayı değil seyretmeyi seven bir milletiz. Dünyanın en iyi taraftarı olduğumuz kesindir, en fazla gürültüyü biz çıkarmışızdır mesela, desibel rekorlarımız tescillidir ama yüz yılda dünya çağında bir futbolcu, bir antrenör çıkaramamışızdır. En iyi oyuncumuz Avrupa’da hiç bir tkaımda tutunamamış Hakan Şükür olması bunun örneğidir. Ama en iyi yorumcular kesinlikle bizden çıkar. Her hafta en az üç gün her spor kanalında beş altı kişiden oluşan ekipler sürekli futbol tartışır, bu tartışmalar günlerce gündemi meşgul ederler. Hatta bu tartışmaların maçların bile önüne geçmiş ve kendi çaplarında starlar ortaya çıkarmış olduğunu bile söyleyebiliriz. On yaş üstü erkek nüfusunun çok fazla oranda beyinsel faaliyetini işgal etmesine rağmen futbolda şansa elde edilmiş bir kaç dereceden başka bir şeyin elde olmamasının benim bulduğum tek açıklaması bizim kültürümüzün tkaım sporlarına elverişli olmaması ve bunu asla beceremeyecek olmamızdır. Erkekler basketbolda çok yetenekli oyuncularımıza rağmen da durum çok farklı değildir. Kabul etmek lazım tkaım oyunu bizim harcımız değil.
Takım oyununu beceremememiz sadece sporda baş göstermiyor aslında. Takım olamamak sivil toplum örgütlerinde de, özel şirketlerde de önemli sorunlarımızdan. Bizden dünya çapında bir marka çıkmamasının bir nedeni insanların bir araya gelip uzun süreli bir birliktelikle bir iş kotaramaması olduğunu söyleyebiliriz. Mesela koca Bursa’da yıllardır kalıcı bir yazılım firması ve bir ürün çıkamamıştır. Keza derneklerde de durum budur, bir dernek hevesle kurulup işe başlar ama bir iki yıl sonra görülür ki bir iki kişi çalışmakta diğerleri de toplantıdan toplantıya takipçi olmuşlar.
Denebilir ki takım oyununu beceremesek askerlikte neden başarılıyız? Aslında askerlikte ne kadar başarılı olduğumuz tartışılabilir ama askerlik bir tkaım oyunu mudur değil midir öncelikle onu tartışmak gerek. Askerlik bir emir komuta zinciri olayıdır, insanların birlikte yaptıkları işler varsa da yukarıdan aşağıya emirler daha önemlidir. Takımdan çok komutan önemlidir. Belki de bizim için başarının tek yolu budur zira kültürümüz buna yatkındır, şimdiye kadar elde kısmi başarılarda Fatih Terim gibi, Aziz Yıldırım gibi dediğim dedik, çaldığım düdük diyen komutanların önemli payı vardır. Fakat bu sporlar komutan sporu değil takım sporu ve bu kültürle de başarı bir yere kadar.
İlginç olan bizim takım sporlarında en iyi olduğumuz branş Kadınlar Voleybol ve ne ilginçtir ki tarihi çok yeni olmasına rağmen kadınlar basketbol. Çok açık ki türk kadını takım sporlarında türk erkeklerine göre çok başarılı. Bunun nedeni ne olabilir?
Kadınlar emir komuta kültüründen erkeklere göre daha uzak olduklarından olabilir mi acaba bu? Bu tezim doğru ise ki bence doğru
ülkenin, takım sporlarının ve sivil toplum örgütlerinin yönetimini kadınlara bıraksak ülke olarak geleceğimizi kurtarabiliriz belki ne dersiniz?Hem biz de gönül rahatlığı ile en iyi yaptığımız iş olan spor dedikodusuna daha fazla zaman ayıraibliriz 🙂

Yorum bırakın