Dil bilmez gürcü müyem?

Kalenin burcu muyam

Dil bilmez gürcü müyem

Yukarıdaki sözler bazıları için güzel bir türkünün sözleri olabilir, bazıları için de gürcüleri hor gören hafif ırkçı bir türkünün sözleri. Benim ve benim gibi Artvin kökenli olup da gürcüce bilmeyenler için ise bir kimlik. Evet biz dil bilmez gürcülerdeniz. Bursa civarındaki isimlendirme böyle. Gürcüler ikiye ayrılır dil bilenler ve dil bilmeyenler. Hangi başka bir grup için böyle bir tanımlama vardır bilemiyorum.

Belki de bu ilginç tanımlamanın da etkisi vardır benim bu köken merakımda. Küçük yaştan beri merak ederim, araştırırım. Sonuç ne diye sorarsanız baştan söyleyeyim: Kesin bir sonuca varamadım denebilir. Yazının bundan sonrasını okumasanız da olur yani.

İlk anneme sormuştum bu soruyu: Anne biz gürcü müyüz? Annemin cevabı ise daha başka idi:”Biz müslümanız”.    Al sana bir soru daha. Gürcüyüz ya da Türküz diye bir cevap beklerken üçüncü bir seçenek.

Soru kafamı kurcalamaya devam ededursun ben de sorulara bazen “evet, gürcüyüz” bazen de “hayır, Türküz” bazen de “lazız” diye cevap vererek kendimi eğlendirecek bir küçük bir avuntu bulmuştum.

Esasında kimsenin de bir şey bildiği yoktu. Artvinliyim dediğimde Artvini hiç bilmeyen laz olduğumu, biraz bilen gürcü olduğumu düşünüyor, biraz daha iyi bilen ise ilçemi soruyor ona göre kendi yorum yapmaya çalışıyordu, gerçi merkez ilçedenim cevabı alınca başka bir yorum da yapılamıyordu ya neyse.

Uzun yıllar meçhul kökenim konusunda kaynak aramak ile geçti ama pek de bişey bulamadım, adete bütün kaynaklar bizim memleketi görmemezlikten gelmişti, görenler de o kadar saçma şeyler yazıyorlardı ki akıllara ziyan. Bu durum beni de şüphelendirmiyor da değildi, hakikaten bizim kökenimizde bi tuhaflık olabilir miydi?Orta Asya’dan geldiğimiz iddia ediliyordu ama biz sarışındık, hiç orta asyalıya benzemiyorduk, hakikaten gürcü isek neden gürcüce konuşamıyorduk, osmanlı bizi zorla asimile mi etmişti yoksa?

Kaynak bulamayarak geçen zamanlar sonucunda küllenmeye başlayan bu merakımı askerde iken mamak muhabere okulunun küçük kütüphanesinde bulduğum bir kitap yeniden alevlendirdi. Kitabın adı “Kıpçaklar” yazarı da Fahrettin Kırzıoğlu idi. kitabı büyük bir heyecanla okudum.Kıpçak olduğumuza da ikna oldum, artık soranlara kıpçak olduğumuzu söylüyordum rahatlıkla. Ekseriyeti sarışın olan bu türkler zamanında gürcü kralları tarafından karadenizin kuzeyindeki yurtlarından  paralı asker olarak getirilmişler ve selçuklulara karşı gürcüleri korumuşlardı, sonra da buralara yerleşip yerlilere karışmışlardı,önce hristiyanlaşıp sonra gürcüleşmişler, en sonunda da müslüman olmuşlardı. Dede korkut hikayelerindeki düşman hükümdarı meşhur şökli melik işte bu insanların kumandanı idi. biz de iste bunların torunları idik, o nedenle de sarışındık.

Bu kıpçaklar gürcü devleti yıkıldıktan sonra da 250 yıl o bölgeye hükmetmişler, sonra da bölgeye osmanlılara teslim etmişlerdi.

Hikaye güzeldi, ben de ezberledim, bana soranlara da propogandasını yaptım ama bu hikaye zamanla beni pek kesmemeye başladı.Bir kere kıpçak türkleri atlı göçebe bir halktı ve bozkırlarda yaşamaktaydı, bizde ise at nüfusu sıfır bilemedin bir. Askeri yönden bir sıkıntısı olmayan, açık alanlarda yaşamaya alışmış, göçebe, at ile adeta bütünleşmiş, etinden,sütünden,derisinden her şeyinden faydalanan bir halk atlarını terk edip dar bir vadide çiftçilik yapmaya başlayabilir miydi geçerli bir neden yokken?Bunu yapabilmeleri için ağır bir travma geçirmeleri gerekirdi.Kaldı ki bölgedeki paralıaskerleri bölgedeki derin vadilere yerleştirmek de pek akıl işi değil çünkü bölge on kişi ile bir orduya karşı durulabilecek bir coğrafyaya sahip. Bunu da ben demiyorum Ahmet Muhtar PAşa’dan arakladım.

.İkinci problem toplu yerleştirkleri halde boy isimlerini unutmuş olmalıydı, oysa bugün macaristanda yaşayan küçük gruplar bile en azından boy isimlerini unutmamışlardı.Üçüncüsü bahsedilen paralı asker sayısı kırk bin idi ki bu da olayın olduğu 12.yy için oldukça iyi bir rakamdı, bu kadar büyük bir yerleşimin izleri daha büyük olmalı idi. Türkler paralı asker olarak gittikleri yerlerde zamanla yönetimi ele geçirmişler, örgütçülükleri ile uzun zaman bölgelerine hükmeden güçlü devletler kurmuşlardı, bunun tek istisnası da göründüğü kadarı ile gürcistan idi. Gerçi atabekler devleti diye 250 yıl yaşayan bir devletten bahsediliyordu ama bu devlet denen şey de kendine hayrı olmayan bir devletçik hatta dvletçik bile denemeyecek bir eşkiya örgütlenmesine daha çok benziyordu. Atabeklerin isimleri de pek de öyle türk ismine benzemiyordu.Türkçe,gürcüce,kürtçe gibi kökenlere sahip isimlerin olması bölgede gücü olanın kuralı koyduğu bir başıbozukluğun hakim olduğunun delili idi.Hoş atabeklerin isimlerinin hepsinin türkçe olması, orada yaşayan halkın çoğunluğunun türk olduğunun da kanıtı olamaz ya.

En ilginci de bölgede hemen hemen hiç türkçe yer isminin bulunmaması idi ki işte bu çok garipti. Düşünsenize iddiaya göre dokuz asırdır türkler yaşıyordu ama yer isimlerinin tamamı bilinmez bir dilde idi. Tama yer isimleri kolay kolay değişmez ama bu kadarı da biraz fazla.

Kırzıoğlu’nun kanıtlarından biri de bölgede konuşulan dil idi. Bu dil büyük ses uyumunun pek olmadığı, türkçede olmayan bazı seslerin olduğu, türkçe sözlüklerimizde olmayan bir sürü kelimenin olduğu bir dil idi.Haliyle de İstanbul türkçesine epey uzak bir dil idi belki de Anadolu’daki en uzak ağız bizim konuştuğumuz türkçe idi. Kırzıoğlu bunu kökenimizin kıpçak olmasına bağlıyordu.Tabi dil konusunda da yapımış hiç bir çalışma olmadığını söylememe gerek yok.

Bu konuda Kırzıoğlu’nun bahsettiği 1574 ve 1595 tahrir defterlerindeki isimleri de değerlendirmek gerek çünkü arkadaşın dediğine göre defterlerde kayıtlı toprak sahiplerinin isimlerinin çoğu türkçe isimler.O defterleri de değerlendirmeden kesin bir kanaate varmak yanlış olur tabi. Gerçi isimlerinin türkçe olması da kıpçak kökeni konusunda bir delil oluşturması zor, çünkü Artvin bölgesinin güneyi yani Erzurum o tarihlerde beşyüz yıllık bir türk toprağı idi. Artvin bölgesine de türklerin osmanlı fetihleri ile birlikte yerleşmeye başladığına inanmanız için geçerli bir neden yok.

Bugün, soru işaretlerine rağmen kıpçak teorisi toplumun bir kesiminde tutmuş görünüyor, bunda ise haklarındaki bazı iddialara karşı tutunacak dal arayanlar milliyetçi kesimin bu konuya gözü kapalı inanmasının payı büyük. İddialar dediğim ise bizim gürcü dönmesi olduğumuz iddiaları.

Gürcü olduğumuz iddialarının kaynağı öncelikle gürcistan menşeyli bazı bilgiler ve anadili gürcüce vatandaşlarımız. Gerçi bizde de dil bilmez gürcü dolayısıyla gürcü olduğumuza inanan çok. Öyle ya, gürcü olmasak böyle tuhaf bir nitelendirmeyi neden kabul edelim?Peki gürcü isek neden gürcüce bilmiyoruz?Ben bu sorunun cevabının gürcüce metinlerde bulunabileceğini düşünüyordum. Nitekim, gürcüler ile ilgili okuduğum bazı çeviri metinlerde de bundan bahediliyordu. Mesela bir kitapta bizim köyde gürcü-türk karışık yaşadığı yazıyordu.Niko Marr isimli dilbilimcisi ise yüz yıl öncee yaptığı bir keşif gezisinde bizim gürcülüğünü unutmuş gürcüler olduğumuza kanaat getirmişti. Ben de bu iddiaların hangi somut kanıtlara dayandırdıklarını iyiden iyiye merak etmeye başladım.

2000’li yıllarda internet forumlarında gürcü arkadaşlar ile de bu konuları tartışma fırsatını buldum. ama gördüm ki onların da bir şey bildiği yok. Bazı kitaplarda okuduklarını sorgusuz sualsiz kabul etmişler, tekrarlayıp duruyorlar.

Gürcü olduğumuz iddialarının en önemli dayanağı bazı büyüklerimizin gürcü olduğumuzu kabullenmiş olmaları. Ancak burada ciddi bir sorun var o da şu: Gürcü kafkasya bölgesinde yaşayan halka verilmiş bir dış isim. İranlılar burada yaşayan halka gürcü demiş, osmanlılar da bunlardan araklamış. Yani biz eğer gürcü isek kendi ismimizi başkalarının bize verdiği isim olarak biliyoruz. Bunun başka örneği var mı bilmiyorum ama bütün dünya kendisine başka bir isim vermiş olduğu halde kendi isimlerini bilen bir çok halk örneği var. Arnavutlar,ermeniler, macarlar, japonlar, finliler ilk aklıma gelen örnekler.

Yani öyle bir asimile olmuşuz ki adımızı bile unutmuşuz. Olabilir mi?Bilemiyorum ama bizim orada yaşayıp da gürcüce dilini konuşanlar olduğuna göre o kadar da şiddetli bir asimilasyon yaşamamışız demek ki. Ama onlar da bildiğim kadarı ile kendilerine gürcü diyor.

Meselenin aslı galiba osmanlı millet sisteminde yatıyor, osmanlının millet dediği aslında ümmet yani sünni müslümanlık temelinde.  Dili ne olursa olsun osmanlı dendi mi sünni müslümanlar anlaşılıyor, dili türkçe olsa bile dini ya da mezhebi farklı olanlar başka milletten. Osmanlı döneminde “gürcü” den anlaşılan da gürcü kilisesine bağllı olma durumu, diğerleri müslüman milleti. O halde bizim orada yaşayanların hepsi müslüman ise bu “gürcü” ismi nereden çıkıyor peki.

Bana kalırsa bu “gürcü” ismi sonradan verilmiş bir isim. Yani cumhuriyetin kurulmasından sonra dil temelli milliyetçilik öne çıktıktan sonra. Gürcü ismi de bölgesel bir isimlendirmeden başka bir şey değil. Osmanlı döneminde batum göçmeni diye isimlendirenler yavaş yavaş gürcü diye isimlendirilir olmuşlar.

Peki biz de diğer batum göçmenleri gibi gürcü kökenli iken sonradan asimile olmuş olabilir miyiz? Bu genel kabul gören bir iddia olsa da bunu ıspatlamak için yeterli delilimizin olmadığını da kabul etmek gerek.

Bir kere osmanlının zorla türkleştirme gibi bir politikası yok, böyle bir zorlaması yok. Bunu zaten bir köyün gürcü komşu köyün türk olmasından anlayabiliyoruz.

Ama öte yandan devletin dilinin de türkçe olduğunu, zamanla doğal yollardan bir türkleşme olduğunu da kabul etmek lazım. Nasıl olabilir mesela?Bir türkle bir gürcünün evlenmesi, bir başka dili konuşanın o bölgeye gelip yerleşmesi, türkçe konuşan din adamları vs. gibi.

Bir de tabi yoğun iç göçler var. Osmanlının fethettiği yerleri zorunlu iş göçler ile türkleştirmesine dair uygulamaları var ama bizim yöremizde buna dair bir bilgim yok. Ancak 17.yy başlarında celali isyanları sırasında bizim oraya yoğun göçlerin oluştuğunu biliyoruz.

Blimsel olarak ıspatlayamam ama ben bizim konuştuğumuz dilin de 16-17 yy anadolu türkçesine çok ykaın olduğunu düşünüyorum, bu da türkleşmenin bu göçler ile aynı dönemlerin eseri olduğunun bir kanıtı olabilir.

 

Yorum bırakın